Büyük Endüstriyel Kazalar Nedir?

Sanayi Devrimi, belki de insanlık tarihinde insanı etkileyen en önemli çevre etmenidir. Çağımızda insanın hızlı şekilde farklılaşan ihtiyaçlarına cevap verilmesi, endüstriyel yaşam şeklinin hızlı şekilde gelişmesine neden olmuştur.

Çevre Kirliliği

Endüstriyel faaliyetler, farklılaşan insan ihtiyaçlarını hızlı bir şekilde karşılarken, diğer taraftan ise insanlığın faydalandığı ortamın kalitesini açık şekilde geriletmiştir. Halen de geriletmeye devam etmektedir.

Endüstriyel üretim tesisleri, üretim sırasındaki ve sonrasındaki etkileri ile çevrenin dengesini olumsuz etkiler. Üretim için çevresel kaynakları tüketirken, üretim sürecinin sonunda oluşan atıklarla çevreyi kirletir. Bütün bunlar ise insanlar ve doğada yaşayan diğer canlıların yaşamlarını olumsuz olarak etkiler.

Endüstriyel üretim süreçlerinin sonunda çıkan artık ve atıkların en yakın yere rasgele atılması, en kolay seçenektir. Bu seçenek, aynı zamanda ilgili tesisin maliyetlerini de düşürür. Bütün bu sürecin sonunda ise endüstriyel kaynaklı bir çevresel kirlenme yaşanır.

İnsanlar, isteyerek veya istemeyerek, bilinçli veya bilinçsiz şekilde sürekli çevreyle etkileşim halindedir. İlgili etkileşim, çevreyi etkilediği gibi kişilerin sağlıklarını, fiziksel kapasitelerini ve performanslarını da direkt olarak etkileyebilmektedir. Bundan dolayı başta sağlık olmak üzere insan üzerinde olumsuz etki oluşturan çevren unsurların mutlaka kontrol altına alınması gerekmektedir.

Çevresel etkileşime ilişkin zincir; kaynak, ortam ve alıcı şeklindedir. Dolayısıyla kirliliğe neden olan unsurun arkasında kaynak vardır. Kaynaktan gelen kirlilik ile etkilenim başlar ve çevreye yayılması ile sürer. İnsanlara ulaşması ve insanların buna maruz kalmasının ardından etkilenim gerçekleşir. Buna bağlı olarak insan bedenine solunum, ağız ve deri gibi farklı yollardan girer. Korunma ve savunma mekanizmasının gücüne bağlı olarak farklı seviyelerde sağlık sorunları oluşturur.

Sağlığa etki eden çevresel risklere ilişkin farklı sınıflandırmalar yapılmaktadır. Söz konusu sınıflandırmalar, fonksiyonellikten ziyade, bu geniş konunun kategorilere ayrılarak daha rahat şekilde incelenmesi ve anlatılması için yapılır. Bundan dolayı yapay ve doğal çevre olmak üzere iki sınıfa ayrılabildiği gibi kimyasal, sosyokültürel, fiziksel ve biyolojik çevre şeklinde de sınıflara ayrılabilmektedir.

Endüstriyel tesislerin çevreye vermiş olduğu zararlar şu başlıklar altında ele alınabilir:

  • Hava kirliliği
  • Toprak kirliliği
  • Su kirliliği
  • Gürültü kirliliği
  • Atık kontrolü

Çevresel etki; faaliyetlerin hazırlık, inşa ve işletme sürecinde veya işletme sonrasında, çevrede direkt ya da dolaylı şekilde oluşan değişikliklerdir. Bu değişiklikler olumlu veya olumsuz olabileceği gibi kalıcı ya da geçici de olabilir. Ayrıca değişiklikler uzun veya kısa dönemde ortaya çıkabilir.

İlgili faaliyetin işletme öncesi, işletme sırası ve sonrası dönemde, olumlu ya da olumsuz yönde etkilemiş olduğu çevre unsurları alanına, etki alanı denilmektedir.

Söz konusu faaliyetlerin çevreye olumlu veya olumsuz etkilerinin tespitinde, negatif etkilerin engellenmesi veya çevre için zararsız seviyeye indirgenmesi için alınacak tedbirlerin, seçilen teknoloji ve yer alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde, faaliyetlerin uygulanmasının denetiminde ve izlenmesinde yapılacak olan çalışmaların tamamı, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) olarak isimlendirilmektedir.

  • Hava kirliliği; endüstriyel tesislerdeki emisyonlar için önlem alınmamasına, ulaşım araçlarından çıkan egzoz gazlarına, farklı tesislerdeki ve evlerdeki fosil atık yakılmasından oluşan hidrokarbonlardan, azot oksitlerden, kükürt ve partiküllerden kaynaklanmaktadır.
  • Toprak kirliliği; yanlış ve fazla gübre kullanımı, arazinin yanlış kullanımı, tarımsal ilaç kalıntıları, endüstriyel ve evsel atık ve artıkların direkt olarak araziye dökülmesinden kaynaklanmaktadır. Bunlar ek olarak hava kirliliğine neden olan kirleticilerin yağışlarla birlikte toprağa ulaşması da yine toprak kirliliğini meydana getirmektedir.
  • Su kirliliği; evsel atıklar ile sanayi atıklarının, herhangi bir arıtmaya uğramadan direkt olarak su kaynaklarına boşaltılması, toprakta biriken kimyasal gübre kalıntıları ile pestisit gibi maddelerin su kaynaklarına ulaşması sonucunda oluşmaktadır.
  • Gürültü kirliliği; plansız kentleşme nedeniyle dar alana sıkışan yerleşim alanları, endüstriyel kuruluşlar, hava taşımacılığı ve ulaşım araçlarından kaynaklanır.

Çevre kirliliği, ülke, bölge ya da yöre genelinde olabilir. Benzer şekilde uluslararası boyutlara da sahip olabilmektedir. Zira meteorolojik olaylar, denizler ve akarsular sınır tanımamaktadır.

Çevre Kirliliğine Neden Olan Sektörler

Sanayi, çevre kirliliğinin arkasındaki tek suçlu değildir. Her ne kadar sanayi, bu alandaki sorunların önemli kısmının direkt veya dolaylı nedeni olsa da, farklı sektörler de çevre kirliliğine yol açabilmektedir. Dolayısıyla bu tür sektörlerin tamamının bir bütün olarak ele alınması ve değerlendirilmesi gerekir.

Çevre kirliliğine yol açan farklı sektörler olmasına karşın, bunların başlıca olanları şöyledir:

  • Endüstri (Sanayi)
  • Enerji sektörü
  • Madencilik
  • Tarım
  • Yerleşim alanları
  • Ulaşım
  • Altyapı sektörü
  • Turizm

Sanayi Tesisleri ve Çevre Sağlığı Arasındaki ilişki

Çevrede yaşanan fiziksel kirlenmeler her ne kadar hava, toprak ve su kirliliği şeklinde kategorize edilse de, bunlar kısa sürede birbirine dönüşebilmektedir. Zira ekolojik dengenin bir kısmında meydana gelen bozulma, tüm sistemi etkilemektedir. Dolayısıyla çevre kirliliğine sadece toprak, su ve hava kirliliği olarak bakmak yanlış olacaktır.

Sanayileşme ve gelişme, hiç şüphesiz çevre kirliliğinin en önemli nedenidir. Birçok kuruluşun gerekli önemleri anlamdan faaliyetlerini gerçekleştirmesi, böyle bir sonucun ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Sanayi tesislerince çevreye verilen kirliliği katı, sıvı ve gaz ile sınırlamamak gerekir. Sanayi tesisinin kurulmasıyla birlikte ilgili bölgedeki nüfus değişimi türünden sosyal unsurlar, trafikte yaşanacak değişimler, tesis nedeniyle yine aynı bölgede yan sanayi kollarının kurulması ve benzeri değişimler nedeniyle sağlık ve toplumsal düzende meydana gelebilecek değişimler de dikkate alınmalıdır. Hastalıklar, sosyal etmenler tarafından başlatılmakta, sürdürülmekte ya da çevresel etmenlerden kaynaklı değişimler görülmektedir. Çevresel unsurların insan sağlığı üzerindeki etkilerinin oluşturmuş olduğu neticelerin özgül olmaması, konunun sistematik ve bütüncül olarak ele alınmasını gerektirmektedir.

  • Çevresel kirleticiler ile stres kaynaklarının araştırılması gerekmektedir.
  • Nasıl ve hangi şekilde insanları etkilediğinin tespit edilmesi gerekir.
  • Etki ölçümü yapılmalıdır.
  • Olabilen her yerde ve her zaman kontrol önlemleri alınmalıdır.

Çevresel etki değerlendirmesi, tüm kuruluşlar için gerekli bir uygulama olarak dikkat çeker. Ülkemizde geçerli olan mevzuat esaslarına bakıldığında, ekolojik değerlendirmelerin sınırlı şekilde yapıldığı, çevre üzerinde sınırlı etkilere önem verildiği, çevre sağlığı etkilerine ise neredeyse hiç önem verilmediği görülür.

Kişiler, evrensel ortamlar ile genel ve iş yeri çevresinden kaynaklı zararlı etkilere karşı uniform yanıt verir. İlgili yanıtları değiştiren çok sayıda etmen vardır. Etkileyen maddenin özellikleri, etkinin oluşum şartları, etkilemiş olduğu yapının nitelikleri, ciddi seviyede değişiklikler oluşturmaktadır. Etkilenen kişinin genetik yapısı, etken ile etkileşim halinde olan farklı unsurların varlığı, yaşlılık, prematürelik, gelişim bozuklukları, deride yer alan lezyonlar, etkenin etki ettiği organ, etki altındaki organın şartları bunlardan bazılarıdır.

Gayrisıhhi müessese olarak kabul edilen sanayi tesisleri, çevre sağlığı ve çevre kirliliği problemlerinin tamamıyla ilgilidir. Zira çevre, etkileşimli ve dinamik bir kavram olarak dikkat çeker. Öğelerinden biri etkilendiğinde, diğerleri de bundan etkilenir. Örneğin; su kaynaklarının kirlenmesine neden olan bir endüstriyel tesis, toprak kirliliğine ve buna bağlı olarak bitki etkilenimi ile insan sağlığının etkilenmesine yol açacaktır.

Endüstriyel faaliyetler; gaz, katı ve sıvı atıklarla alakalı çevrenin bitki örtüsü, toprak yapısını, su kaynaklarının kalitesini olumsuz etkileyebilir. Ek olarak yer aldığı çevrede bulunan kaynakların aşırı kullanımından dolayı çevrenin bozulmasına dahi yol açabilmektedir.

Endüstriyel tesislerin çevreye olan etkilerini belirleyen bazı unsurlar vardır. Bu noktadaki temel unsurlar şu şekildedir:

  • İşin büyüklüğü
  • Tesisin yer alacağı bölge
  • Üretimin konusu
  • Toplam çalışan sayısı (Bağlantılı sektörlerle birlikte)
  • Çevreye atık bırakılıp bırakılmayacağı
  • Bırakılacak atıkların yoğunluğu
  • Atıkları özellikleri (Toksik olma durumu)
  • Hammadde kullanımı
  • Arıtma sisteminin varlığı

Sürdürülebilir Kalkınma

İnsanların ihtiyaçlarının etkin olarak karşılanması ve toplumsal kalkınmanın devamı için endüstriyel faaliyetler gerekmektedir. Bu faaliyetlerin istihdam yaratmada son derece başarılı olduğu da dikkate alındığında, ilgili faaliyetlerin tamamen terk edilmesi söz konusu dahi olamaz.

İlgili faaliyetlerin sürdürülmesinde insan sağlığı ve çevreye olan etkilerinin dikkate alınması gerekir. Bu noktada ilgili tesisler faaliyetlerini sürdürürken gereken önlemleri almalı, böylece insan sağlığı ve çevreye olan etkileri engellenmelidir. Eğer tamamen engelleme söz konusu değilse, zararlı etkilerin minimize edilmesine odaklanılması gerekir. Bütün bu süreç, sürdürülebilir kalkınma olarak ifade edilir. Doğal kaynakların tüketilmesinin engellenmesi, buna karşın gelişim ve kalkınmanın devam etmesi anlamına gelmektedir.

Majör Çevresel Kirleticiler

Majör çevresel kirleticiler; kurşun, asbest, dioksin, pestisit, iyonize ve iyonize olmayan radyasyon gibi unsurladır.

Asbest

Plastik karo döşemeler, yer muşambaları, çimentolu su, otomobil balataları ve kanalizasyon boruları gibi malzemelerde, ürünlerde asbest bulunmaktadır. Asbest, iplik haline gelebilen bir madde olup, bu özelliği nedeniyle dokumada da kullanılmaktadır. Ayrıca gemilerin inşasında yalıtım amacıyla asbest kullanıldığı bilinmektedir.

Asbest, maruz kalınması durumunda asbestozis ismi verilen akciğer problemine neden olmaktadır. Çapı 3 mikrondan az olan, uzunluğu ise çapının en az 3 katı olan asbest toz parçaları, pnömokonyozda etkin olarak rol oynamaktadır. Söz konusu tozlar vücuda girdikten sonra respiratuvar bronşial civarından kalmakta ve bu bölgeyi etkilemektedir.

Asbest tozları, bronş kanseri başta olmak üzere seröz zarlarda malign mezotelyoma gibi rahatsızlıklara da neden olabilmektedir. Bundan dolayı söz konusu maddeden etkin olarak korunması gerekir. İş sağlığı ve güvenliği açısından bu husus çok önemlidir. İş güvenliği uzmanı ve işyeri uzmanı gibi profesyoneller bu süreçte rol alır. Asbestten korunmadaki genel kurallar şu şekildedir:

  • Islak çalışma
  • Yerel aspirasyon
  • İş giriş ve sonrasında periyodik muayenelerin yapılması
  • Asbestin substitisyonu
  • Asbeste maruz kalma tehlikesi olanların sigarayı bırakmasına yönelik çalışmalar
  • Radyolojik kontrolün 2 yıl ve benzeri aralıklarla gerçekleştirilmesi

Kurşun

Toprağın doğal yapısında yer alan kurşun, ağır metallerden biri olup, grimsi renge sahiptir. Metal, tuz ve organik bileşikleri toksik etkiye sahiptir. Toprak, su ve hava arasında doğal olarak gerçekleşen fiziksel ve kimyasal yollar ile çevrilir. Akarsularda ya da tozlarda birikerek yayılır. Doğal yollar ile bu yayılma yüzlerce km olabilir.

Atmosferde parçacıklar halinde bulunurken, suda ise farklı şekillerde yer alabilir. Çözelti olarak kalan kurşun seviyesi, suyun pH’ına ve çözünmüş olan tuz seviyesine bağlı olarak değişir. Büyük kısmı toprakta yer alır. Yer üstündeki ve yeraltındaki sulara karışma seviyesi ise çok düşüktür.

Kurşun genellikle tek başında değil, diğer metallerle birleşmiş halde bulunmaktadır. Her türden doğal çevrede ve canlı organizmada, çok düşük seviyede kurşun olması beklenir. Eser miktarda bulunması, sağlık açısından olumsuz etki yapmazken, günümüzde endüstri alanında yaygın olarak kullanılması, insan sağlığı ve çevre açısından ciddi bir tehlikeye dönüşmesine neden olmuştur.

İş sağlığı ve güvenliği bakımından kurşun ile solunum yolu ilişkisi önem taşımaktadır. Toz ve duman şeklinde kurşun, akciğerlere kolay bir şekilde girer ve buradan da dolaşım sistemine geçer. Suda çözünmüş olan kurşun tuzlarının letal dozları 20 gr seviyelerindeyken, daha az çözünmüş olanların dozları ise 30 gr seviyelerindedir.

Sadece 2 gr seviyesinde kurşunun solunum sistemine girmesi, kronik zehirlenme için yeterlidir. 1-2 damlalık tetra etil kurşun ise çok ciddi semptomların oluşmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla son derece riskli bir maddedir. Bu maddenin ciddi tehlike oluşturduğu işler şu şekildedir:

  • Kurşun dökümü ve haddelenmesi
  • Kurşun bileşiklerinin ve alaşımlarının eritilmesi
  • Maden cevherlerinden, hurda ve eski metallerden kurşun elde edilmesi
  • Püskürtme yöntemi kullanılarak kurşun kaplama
  • Kurşun bileşikleriyle kalaylama, lehim ve kaynak yapma
  • Kurşun içeren maddelerin aşındırılması, kesilmesi, eğelenmesi, düzeltilmesi
  • Kurşun içeren boya, cila ve yapıştırıcı gibi maddelerle çalışma
  • Kurşun içeren maddelerin eritilmesi, dökülmesi ve yapılması
  • Madensel yapı ile gemi sökümü ve onarımı
  • Akümülatör yapımı
  • Kurşun içeren emaye yapımı
  • Sırlama, seramik, kristal ve cam yapımı

Söz konusu iş alanlarında üretimde oluşan atıklar çoğunlukla söz konusu çalışma ortamlarının yakınında bulunan açık su kaynakları ile bitkisel varlığı kirletir. İlgili türden endüstriyel etkinliklere bağlı olarak hayvan ve insanların yaşam alanına giren kurşun artıkları ilk olarak hava kirliliğinde kendisini göstermektedir.

Kurşun ile kirlenen su ve yemlerle beslenen hayvanlar zehirlenir. Solunum ile giren kurşun ise genellikle kurşun içeren tozlar şeklinde vücuda girer ve farklı doku ve organlarda birikmeye başlar. İlgili tozlar, kurşunlu malzeme üretimi yapan ve bu türden malzemeleri işleyen endüstriyel tesislerden yayılır.

Benzine katılan kurşun tetra etil de benzer duruma neden olmakta, egzoz gazlarının kurşun kirliliği oluşturmasına yol açmaktadır. Benzinin yanması ile kurşun oksit, sülfat, klorür ve fosfat gibi maddeler oluşur. Bunların yaklaşık %80’lik bölümü kurşunlu tozlar şeklinde egzozdan çıkarak çevreye yayılmakta, insan sağlığı ve çevre için tehdit oluşturmaktadır.

Ağızdan alınmasının ardından sindirim kanalından geçer ve burada çok az emilir. Sonrasında ise başta böbrek ve kemikler olmak üzere farklı organlarda birikmeye başlar. Uzun süreli maruziyetlerde yumuşak doku ve kandaki miktar arasında bir denge oluşur. Kemiklerde ise birikim sürer. İlgili birikim yaşla direkt olarak ilgilidir.

Alınan kurşunun yaklaşık olarak %90’lık kısmı kemiklerde birikmektedir. Kurşunun yarı ömrü 2-4 hafta kadardır. Yumuşak dokularda bu süre 4 hafta iken, kemiklerdeki süre ise 27,5 yıldır. Gebelerde bulunan kurşun, plasenta üzerinden çok kolay bir şekilde anne karnındaki bebeğe geçebilir. Vücuda giren kurşun, idrar, gaita ve ter ile vücuttan atılmaktadır.

Dioksin

Dioksin, bazı germisit ve herbisidlerin üretiminde ortaya çıkar. Ortaya çıkması engellenemeyen bir madde olmasına karşın, miktarı çok düşüktür. Endüstriyel ve kentsel atıkların yakılmasına bağlı olarak da oluşur. En önemli oluşum nedeni ise atıkların yeterli seviyede yanmamasıdır.

Temelde endüstriyel bir atıktır, ancak doğal olarak da bulunan bir maddedir. Bölgesel olarak oluşmasına karşın küresel bir kirletici olarak dikkat çeker. Çevredeki değişimi ve bozunumu hakkında net bilgiler bulunmamaktadır. Bu konudaki en önemli bilgi, ilgili maddenin ileri derecede toksik olmasıdır.

İnsan bedenine girdiğinde çok uzun süre kalır. Ortalama yarı ömrü 7-11 yıl olarak belirlenmiştir. Ayrıca yağ dokusunu sevdiği de bilinmektedir.

Gerçekleştirilen araştırmalar, hayvan gıdalarında, inek sütlerinde, gıda katkı maddelerinde, kümes hayvanları ve yumurtalarda yüksek seviyede olduğunu göstermektedir. Vietnam ile ABD arasındaki savaşta bitkilerin yok edilmesi için kullanılan bir maddedir.

Dioksinler, dirençli çevresel kirletici şeklindeki özellikleri benzer bir kimyasal bileşik grubu olarak ifade edilir. Dünya genelinde gıda zincirlerinde yer alan bu madde, bilhassa hayvanların yağlı dokularında birikmektedir.

Dioksin oluşumunun olabildiğince azaltılması, maruz kalmanın engellenmesi, en iyi kontrol yöntemleri olarak kabul edilmektedir.

Pestisitler

Pestisitler, kullanım alanı geniş olan maddelerdir. Bu kadar yaygın olarak kullanılmalarının neticesinde çevrenin temel bileşenlerinden olan toprakta, havada ve suda bulunabilmektedir. Ayrıca hayvanların vücutlarında da farklı oranlarda yer alabilmektedir. Bu kapsamda yapılan araştırmalar, ilgili maddenin ve kalıntılarının yağmur, hava, kar, toprak, yeraltı ve yerüstü suları, gıdalar, buzullar ve siste olduğunu göstermiştir. Ayrıca kuşlarda, balıklarda, vahşi hayvanlarda, insanlarda ve hatta yeni doğan bebeklerde dahi olduğu tespit edilmiştir.

Pestisitler, kullanım şekillerden bağımsız olarak canlı vücuduna girebilen bir maddelerdir. Besin zinciri dikkate alındığında, bitki ve böcek gibi alt türlerden, memeli, kuş ve insan gibi üst türlere doğru bir kimyasal birikimi ve yoğunlaşması olduğu görülmektedir. İlgili durum, biyomagnifikasyon ve biyoakümülasyon olarak isimlendirilmektedir.

Pestisitlerin çevredeki hareketlerinde en problemli olan durum, bitkilerin ve diğer canlıların yapısına girmesi, yoğunlaşması ve buradan da besin zincirine dahil olmasıdır. Bu maddeler besin zincirinin üst basamaklarına geçtikçe, canlıların vücudunda yoğunlaşmaktadır. Zincirdeki her aşamada daha yüksek seviyelere çıkmaktadır.

Biyolojik birikime dair delilleri olan insektisitlerden başlıcaları; DDT, organoklorlu insektisitler, aldirin ve dieldrin şeklindedir. Bunların önemli kısmı yasaklı iken, diğer kısmı ise yasaklanma aşamasındadır.

Yağda çözünme özelliğine sahip olduklarından, dokularda kolay şekilde biriken ilgili kimyasallar, doğada 15-20 yıl sonra ancak yarı miktarına düşmektedir. Pestisitler, besin zincirinin en üstündeki yırtıcı hayvanlarda ve leşçillerde, olması gerekenin 80 bin katı kadar olabilmektedir.

Siyanür

Siyanürler, farklı bitkilerde, yiyeceklerde, mantarlarda, su yosunlarında, bazı bakterilerde doğal olarak ortaya çıkan bir maddedir. Ancak günümüzdeki temel kaynağı endüstridir. Hidrojen siyanür (HCN) olarak organik kimyasalların elde edilmesi için kullanılır. Siyanür tuzları elektro kaplamada, elektrolizde ve metal arıtımında kullanılan bir maddedir.

Genellikle metal işleme süreçlerinde suya karıştığı bilinmektedir. Havaya karışmasının temel nedeni ise egzoz gazlarıdır. Yollara atılan siyanürlü tuzlar ve siyanürlü atıkların toprağa gömülmesi ise ilgili maddenin toprağa karışmasına yol açmaktadır.

Hidroksil radikalleriyle fotokimyasal reaksiyona girmeksizin çok uzak noktalara taşınması olası bir maddedir. 334 günlük yarı ömre sahiptir. Kolay bir şekilde volatize olurken, alkali tuz şeklindeyken de katyon ve anyonlarına iyonize olmaktadır.

Oluşan siyanür iyonları, metal siyanürleri ve hidrojen siyanürleri oluşturmak üzere tepkimeye girebilmektedir. Çözünmeyen metal siyanürler sucul organizmalarda biyolojik birikime uğrar ya da çökelir.

Sanayi atık suları ya da diğer sularda tayin edilen siyanür, ortamda yer alan tüm CN grubunu belirtmektedir. Sudaki siyanür, sistemin biyolojik aktivitesini göstermesi açısından önemlidir. İçme sularının alkali ve nötral şartlar altında serbest atık klor getirmek için klorlanması, sudaki siyanür oranının düşmesini sağlar.

50-60 mg/l seviyesindeki doz, insanlar için öldürücü etki yapar. Günde alınan 2,9-4,7 mg siyanür ise insanlar açısından zararsız kabul edilmektedir. Siyanür iyonunun vücutta thiosulfate ve rhodanese enzim sistemleri üzerinden daha az zehirli olan thiocyanat iyonlarına dönüştürülür.

Hemen
kayıt ol
%25
indirimi kap!

Sunduğumuz Olanaklar

  • Konu Anlatımlı Ders Kitabı
  • İşyeri Hekimliği Özel Ders Çalışma Grubu

  • Ücretsiz Hap Notlar
  • Ücretsiz Sınava Hazırlık Kampı
  • Ücretsiz Online Denemeler

  • Dersleri Tekrar İzleme İmkanı

  • 10 Yıllık Tecrübe

Bize Yazın

Hemen şimdi iletişime geçin, avantaj ve kampanyalardan yararlanma fırsatını kaçırmayın!

Öne Çıkan Blog Yazılarımız

Son dönemde öne çıkan blog yazılarımıza göz attınız mı?

Araştırmayı bırakın, bizi arayın!

Bütçe dostu işyeri hekimliği eğitimi